28 Aralık 2011 Çarşamba

O.M.G

Buradaki yaşamı el verdikçe göstermeye çalışıyorum her daim. Dün arkadaşların işleri olduğundan bende onlarla birlikte merkeze gittik. Asıl amacım şu mangonun deri kollu ceketini almaktı. Çünkü Türkiye'deki gibi burada sürekli sezon değişmiyor. Şuan indirimde olan ürünler buraya daha yeni geldi.Neyse ben buldum ceketimi tabii şimdi sezon indiriminde satıyorlar 70 tl ye ben aldim 100 dolara :) gülü seven dikenine katlanır.

Bu postu hazırlamamın esas sebebi aşağıda göreceğiniz resimdir. Hemen alışveriş veriş merkezinin karşısında boylamasına restaurantlar bulunuyor, et tavuk hindi üzerine. Lezzetli mi lezzetli. Ben genellikle oralarda yemem ama arkadaşlar istedi. Bazen diyorum ki bu ülkede dışarı da hiç yemek yememek lazım. İyi vallahi koli basili filan olmuyoruz. Hani derler ya askerlikte ne kadar zor koşullarda olsan da hiç hasta olmazmışsın, burası da öyle Allah koruyor bizi sanırım :)




Yorumu sizde bırakıyorum....

20 Aralık 2011 Salı

Bir senede daha cezayir'de

Ofis masasında karşımda naciri' tepecikleri, kulağım da rihanna california king bed. Bir andan senenin sonuna geldiğimi fark ettim. Neler geçti , neler öğrendim bir değerlendirme yapayım dedim.

Bu sene hayatım en zor senesiydi. Unutulması gereken bütün kötü anılarım bu seneye ait. Ben sadece güzel anıların hatırlanması gerektiğine inananlardanım. Gerisini at çöpe ....

Evimizdeki yaşantımızdan güvenlik :) nedeniyle ansızın şantiyeye alındık. 6 ay bir prefabrikte başka aile ile yaşadık. Dışarı çıkamadık, market'e bile gidemedik. Benim hırsla sarıldığım fransızca kursuma gitmeme yasak geldi. Sonra da bir daha yakalayamadım eski hırsımı, istediğimi. Hafta sonlarında bile dışarı çıkabilmek için izin almak zorunda kaldık, izin alamadık, oturduk kıçımızın üstüne içimizdeki nefreti büyüttük.

Sonra şantiyedeki evimize geçtik ancak bizim eşya sorumuz var, hiç bir sığmıyor, mecburen diğer ev için boşu boşuna kira ödüyoruz.

İnsan her koşula ayak uyduruyor bukalemun gibi test ettim,

Herzaman her durumun daha da beteri olduğunu öğrendim.

Hayata olumlu bakmaya öğreniyorum.

Kapalı alanda, kalmayı öğrendim, hapse düşsem hiç yadırgamam :)

Alış veriş merkezine gittim,( cezayir'de)

İlk defa avrupa memleketine seyahat ettim,

Lv çanta aldım,

Daha da çok özgür olmayı özledim,

Arkadaşlarım sohbet etmeyi özledim,

Alış veriş bağımlısı olduğumu  bir kez daha anladım, ama ne kadar sıkılırsam okadar çok almak istiyorum,

Saçlarımı kestirdim kısacık,

Her akşam yürüyüşe çıkmayı alışkanlık edindim,

Ufak şeylerden mutlu olmayı öğreniyorum,

İletişimsiz olduğumu öğrendim,

Ön yargılarımndan kurtulmam gerektiğini öğrendim,

İnsanlara bir kez daha güvenmemeyi öğrendim,

Bir kez daha dedikodudan nefret ettim,

Rihanna delisi ve jessie j delisi oldum,

İlk kez Türkiyeden buraya gelirken ayaklarım  geri gitti, ağladım,

Kayıplar oldu, sevdiklerime daha çok değer vermem gerektiğini bir kez daha öğrendim,

İnsanlarla duygularım, sorunlar karşısında daha açık olmaya ve konuşmam gerektiğini anladım,

Uçaktan deli gibi korkmaya başladım,

Giyim tarzım daha masculin ve rock olmaya başladı,



To be continued.....


13 Aralık 2011 Salı

Uzun zamandan sonra ilk denemeler

Evlenmeden önce mutfağa sadece su içmek için yada tabakları mutfağa bırakmak için giren ben içimde yaşayan mutfak aşkından hiç haberim yokmuş.

Buraya geldiğim ilk günleri hatırlıyorum da ; makarna yapmaya çalışıyorum ama olmuyor, allahım yapış yapış, bende bunların makarnaları kaliteli değil diye olmayanı atıyorum, yakıyorum ocağın ateşini yeniden yapmaya çalışıyorum. Olmuyor bir terslik var 5 kutu makarna harcadım hepsi aynı oldu. Dedim ''acaba ben mi yanlış yapıyorum ama imkansız herkes makarna yapabilir'' kendi kendime ama yapamazmış. Benim soğuk suyla yapmaya çalışmalarımın sonucunda olmadı ve sıcak  suyla denemeye karar vermem ile mutfakla olan ilişkim o andan itibaren başladı :) 

Bizimki de sağ olsun bir boğazlı onun sayesinde daha önce mutfağa girmediğim yılların açığını 2-3 ayda kapattım. Ama bir türlü aram hamur işleriyle iyi olmadı. Bence yine bende bir hata yoktu kesinlikle o eski fırınla ilgiliydi herşey :)

Yeni minik evimize yeni mini fırın alındık ama benim içinden hiç bir şeyler yapmak gelmiyordu ki bu günlere kadar. Cuma günleri her zaman tam donanımlı kahvaltı hazırlarız. Malum 15 günden bir tatil yapınca o tek günlük hafta sonunda insan her şeyi yapmak istiyor. İlk denemem karşınızda. Pofidik mükemmele yakın benim cicişlerim. Tarifini daha sonra vereceğim. Bir kaç denemeden sonra.




11 Aralık 2011 Pazar

Modern Sanatlar müzesi- MAMA (Musee d'Art Moderne d'Alger)


Buradaki gidip görülmesi gereken yerleri fırsat buldukça gitmeye çalışsak ta olmuyor, vakit yetmiyor, bide izin alma davası olduğundan ay da yıl bir işte.

Modern sanatlar müzesinin açıldığını duyunca gidelim dedik.Aslında amacımız başka müzeleri daha gezmekti ama vakit yetmedi:)

Keşke daha çok görebilsek, gezebilsek, sanatsal etkinliklere katılabilsek. Buradan temelli dönmeden önce her yeri karış karış gezmek istiyorum. Çoğu zaman buranın resimlerini koyuyorum ama hep yanı yerlere gittiğimiz için farklı bir şey çekemiyorum. Ama o arka sokakların halini, hikayesini, kokusunu yakalayabilmeyi çok istiyorum. Kısmet....











Aşağıdaki facebook sayfasından daha çok resim bulabilme imkanınız mevcut. 



Buyurun çekilişe..

Uzun zamandır siyah bir çanta arıyorum, aslında aklımda celine var ama biraz tuzlu sanki. O sırada çekilişi gördüm ve hemen katıldım. Tamam siyah ve istediğim model değil ancak iki çantanın ne zararı olur ki fazla mal göz çıkarmaz tabi ki :)

http://modaliza.blogspot.com/2011/12/cekilis-marc-by-marc-jacobs.html adresinde 31 aralığa kadar süren çekiliş var.

Belki çıkar....

6 Aralık 2011 Salı

Oha demek istiyorum!!!!

Böyle konuşmaları hiç sevmesem '' oha , çüş v.b.''de buradaki insanlar sayesinde iyice ağzım bozuldu. Hatta burada Türkçe bilmedikleri için ben önüme geçene sayıyorum. Çok güzel oluyor ancak İstanbul'a döndüğümde de devam ediyorum ama tek sorun herkesin türkçe biliyor olması :))))))))))

Neyse bu ülkeye gelipte ''aman çok iyi insanlar, şöyle iyiler böyle iyiler'' diyenini henüz görmedim. Genelleme yapmak istemiyorum bizimde buralı olup inanamadığımız, ne kadar iyi dediğimiz bir arkadaşımız var. Sadece bir :)
Şuan yazıyı yazarken karşımda oturan muhasebe elemanında nefret ediyorum. Adamı gördükçe miğdem bulanıyor. Hele ki bir hapşuruyor aman yarabbi.  Ben böylesini ilk defa görüyorum.O hapşurdukça bana bir şeyler oluyor. Ay bide ofiste tırnaklarını kesiyorlar, çat-çut, üstlerine atlayasım geliyor, allahım sabır ver bana. Erkeği de aynı kadını da .Bıraksak ofiste ağda partisi filan yapacaklar.

Aslında konu bu değildi ancak çok spontane gelişti:)

Biz artık kampta yaşadığımız için evlerimize burada çalışan bayan temizlikçiler geliyor. Daha önceden arkadaşlarımızla birlikte kalırken ben odamı kilitlerdim ben istemezdim onların temizliklerini filan. Ozmanlarda biz kendimize yemek için aldığımız çerez, biskuvi v.b. şeyler bir bakıyorduk açılmış yenmiş. Ben gıcık bir insanımdır. Öyle benim malımı benden izinsiz kimse kullanamaz. Neyse biz bunlara çattık, izin isteyin filan dedik. Buradaki mantık'' onlar nasılsa alırlar yenisini, yesek ne olur, hem bizde yok, onlarda var'' 

Sonra yapılan evlere ayrılınca ben temizliğe gelmelerini istemedim. Annam bir temizlik yapıyorlar, yemin ederim ben gördükçe sinir kat sayılarım artıyordu. Ayakkabı bezi ile mutfak, tv sehpası, toz alınacak her yeri silip sonra da o bezi tekrar ayakkabılığın yanına koyarlar. Bunların temizlik anlayışı bu kadar.

Gün geldi bizim arkadaşın evinden bir şeyler eksilmeye başladığı farketti. Paralar, yüzükler, parfümler, kıyafetler, neler neler. Kimin aldıkları belli. Ancak hiç bir şey yapamıyorsunuz. Öyle insanlar ki bir de karşınıza geçip Allah, din, imandan, namaz, müslümanız filan bahsediyorlar, bir ağlıyorlar, yeminler üstüne yeminler. Gidenler gitti, hele ki o alan kimse onun için vurgun yani. Hayatında göremeyeceği , alamayacağı şeylere hırsızlık yaparak sahip oldu. Ama bu kadar salak insanlar ki aradan 1 ay geçmeden bu sefer diğer arkadaşın evinde eşyalar uçmaya başladı. Biliyorduk kim yapıyor diye ama hep bir şüphe vardı. Artık kanıtlandı. Ama yine bir bok yapamıyorsun. Kanıt lazımmış. Düşünün yani sizin eşyalarınızı çalanı biliyorsunuz , her gün görüyorsunuz ve bir şey yapamıyorsunuz. Giden zaten gitti, ama hıncı .....

Benim asıl gücüme giden'' tamam benim eşyalarım çalınmadı ama'' gelip geçerken karşı karşıya gelindiğinde suratlarındaki o pis gülümsemeyle selam vermeleri. Bizi salak yerine koymaları. Ben buna dayanamıyorum. Benim elime verecekler onları ahhhh ahhhh, içimdeki bütün stresi atmama yardımcı olurlardı ama.

Burada hırsızlık diz boyudur. Hırsızlık yapmayı kendilerine hak sayarlar. Ama yakalanınca da o kadar komik duruma düşüyorlar ki. Bizim arkadaşın showroomuna mlz getirmiş Cezayirlinin biri. Beş dakikalığına ofise giriyor- çıkıyor, oranın sahibi de karşı masada otuyuruyor, kaş göz derken hoppp cep tlf gitmiş. Bunlar farkına varıyor kimin aldığını. Hemen tlf açıyorlar adama, seni kamera da kaydettik polis filan derken çalan adam getiriyor tlf. Bahanesi ise; ya ben oyunlarına bakıyordum yanlışlıkla cebime koymuşum. Sen misin bizi salak yerine koyan, bir araba dayak yemiş.

Tabii ki herkes için aynıdırlar demiyorum. Ama fırsatını bulan yapıyor. Siz siz olun bunlara pek güvenmeyin.