18 Haziran 2011 Cumartesi

Charlotte ve bebişler

Sevgili yan komşumuz :) tubaların Türkiye tatiline çıkmaları nedeniyle sevgiili charlottu bize emanet etmişlerdi ki charlotte yine hamileydi. İşte elimden geldiğince ilgilensemde hayvan sıkılıyordu evde bende bir akşam azıcık hava aldırayım diye dışarı çıkarmamla kendisinin firarı bir anda oldu. Kaçtı. Tam 3 gece gelmedi, ben dedim bu bir yerde doğurdu, uykularım kaçtı, şantiyece seferber olduk ki bulalım diye, aramadığım delik kalmamıştı ki bir gece saat 4 sularında birden kedi miyavlamasıyla uyandım ahaa charlotte geldi dedim ama yanılmıştım. Nam-ı değer damat bizim yatak odasının penceresinin pervazına konmuş bizi seyrediyor. Ogünün sabahında da charlotte kapıdaydı. Ben acıktım, cok sıcak , beni evime alın diye kendine has uslübuyla miyavlıyordu. Ben hayatımda daha önce bir kedi hayvanıyla bu kadar yakın ilişkiler içinde olmamıştım ama bir kedinin nasıl miyavladığını bilirim. Bu kedi kendini kesin fare filan sanıyor. Yani mivaylama haricinde her şeyi yapıyor :)
 Aldım evine, verdim yemeğini, suyunu ama söylenmeyi de unutmadım.
Sanırım bu olay perşembe günü oldu , cuma günü sabahta hanımefendi doğum yaptı. 5 tane miniminnacık, pamuk kadar yumuşak şekercikleri doğurdu.İşte o şekerler;













13 Haziran 2011 Pazartesi

Parisienne olabilemek

En sonunda geçebildim bilgisayarım başına ancak şuan bu yazıyı yazabilmek için dışarıdayım çünkü internet minicik evimizde çekmiyor :) Neyse esas konumuz paris gezim ve nasıl parisienne'li olunur. Ben zaten gitmeden aşık olmuştum şehre bir de havasını çekince ciğerlerime kanıma kadar işledi artık. Ben vazgeçemem oradan. Belki bir gün orada yaşarım :)

Orada yaşamayı düşünürsek nasıl olmam gerektiğinin hakkında bir liste çıkardım. Sizinde belki bir gün işinize yarar:)
*Gerek takım elbiseyle, gerek minicik etek-ceketiyle, gerek topluklu sandetleri gerekse babetleriyle her şart altında sokakta rahatça, özgürce bisikleti kullanmak, gerek zevk için gerekse ulaşım aracı sıfatıyla bisiklet kullanmaya alışmak,

*Şehrin göbeğinde halka açık parklarda yan gel-yat felsefesini benimseme, deniz olmasa bile bikiniyle güneşlenebilme, hertürlü sporunu yapabilme, istediğin gibi özgür ve rahatça,

*İşte bu madde beni bende alandır. Her daim bunu hayal etmişimdir. Araçlara, bisikletlere ve yayalar için ayrı yollar mvcut ve herkes kendi yolundan gidiyor. Ne tuhaf dimi?

*Yaşı kaç olursa olsun, çoçuğun varmış, aman sen 30 yaşına geldin takıntıları olmadan herkesin sokakta paten kayabilmesi.

*Şehrin göbeğinde ayak sesleri duyabilmek, kalabalığın içindeki huzuru yakalabilmek,korna sesi duymamaya alışmak,

*Kaldırımların akşamın belli saatlerinde kendini yıkayabilme özelliğine şaşırmamak, biz ilk gün bir yerlerde su patlamış bu mu medeniyet diye dalga geçerken anladık asıl meselenin ne olduğu :)

*Otobüste, metro'da , trende müzisyenlerin aletleriyle müzik yapmalarına karşın hiç kimsenin '' heyyy dünyaya dön'' gibi yada daha farklı söylemlerde bulunmamalarına görmeye alışmak,

*İnsanların nasıl oluyorda bu kadar sakin ve saygılı olduklarına ve bir okadar kibar olduklarını kavramak,

*Akşamın 10'da bile güneşin halen saklanmadığı ve bu güzel sehri aydınlatabilmesine alışmak, ancak sorun şurada biz ilk önce bu olayı kavramadık ve yemek yemek için havanın kararmasını bekledik bizim akşam yemekleri 11 de filan bitiyordu:)

*Sebze, meyve, su yani yiyecek ve içeçeklerin bu kadar pahalı olmasına alışabilmek, hatta tren istasyonlarında 1,80 euro ya hatta bir yerde bir şişe suyu 6 euro ödeyebilme kıvamına gelebilmek,

*Tuvaletlerde musluğun bulunmaması ve kullanmamaya alışmak, bütün herşey kağıt mendil yardımcılığla:)

*Mercedes C serisinden E serisinden, Crysler 300 c'den cipten taksi görmeye alışmak, bu kadar konfor içinde İstanbul taksi tarifesi ile aynı ücret ödemek.

* Cafeler, resturantlar, barlar hariç ve champ-elyseses hariç diğer mağazaların en geç 19,00 da kapanması, bir anda etrafda kimsenin kalmaması,

*Evlerin mimarisi, şehrin asaletinden hiç bahsetmiyorum bile, heryer aşık olunacak olduğundan alışmak biraz vakit alır,

*Bütün gün yürüseniz bile ayakkabılarınızın tozlanmamasına şaşırmamak,

*Pastenelerdeki damak ve renk şenliklerine, enfes kahvelerine, ekmeklerine, salatalarına, macaronlarına ve dışarıda yemek yemeyi istediğinizde bu isteginize sırf  kazıklanıcaksınız diye ertelememeye alışmak, ( siz yabancısınız diye değil bu kazıklanmak, yemek çok pahalı)

*Evlerde yemek pek fazla yapılmadığından sanırım marketlerde herşey hazır var, donmuş pizzanın bile ısıtabiliyorsun marketin mikro dalgasında,

*Ve inanılmaz metro sistemine alışmak. Hem çok karışık hemde kullanmayı öğrenince bir okadar da hayatı kolaylaştıran sistem. Altan üsten heryerde metro var ve aynı sistemde tren var. Örümcek ayı gibi heryere gidilebilme imkanına sahip olma,

*Kadınların her daim çok basic olsalarda gayet şık ve zarif olmalarına, hiç bir şekilde salaş giyinmiyorlar , eşofmanlı bir bayan görmedim spor yapanlar hariç,

* İnsanların giyimlerinden zaten bahsetmiyorum ki medeniyet bu dedikleri olsa gerek kim ne giymiş kimsenin umrumda değil, sapıklık yok, bakan rahatsız eden göz yok,

*Gaylerin çoğunluğuna alışmak,

Evet bu şartalara gögüs germek çok zor olur diye düşünüyorum siz :)
Sevgilerle

11 Haziran 2011 Cumartesi

Yorumsuz....

ANLAREğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...

5 Haziran 2011 Pazar

Adaptasyon güçlüğü

Dönüş tarihimin üzerinden 4 gün geçmesi rağmen halen adapte olamadım. Tabii Paris gibi bir yerden sonra İstanbul'a gitseydim gene bu kadar zorlanmazdım ama cezayir'e dönünce anı bir şok yaşadım ve halen kendime gelemedim.

Çok gezdim çok yürüdüm, hatta okadar çok yürüdük ki ayaklarım yara içinde :) İşin pokunu çıkarmasak olmazdı :)

Gezdiğim gördüğüm yerleri anlatmak istiyorum ancak 6 aydır bitmeyen 25 metrekarelik studiocuk prefabrik evciğimiz bitmesiyle bizde taşınıyoruz. Belki okuyanınız bilir 6 aydır burada arkadaşlarla aynı evde ( ev değil 2 odalı prefabrikte) yaşıyorduk ki evimizin bitmesiyle bu saçma sapan olayda çözülmüş oldu.

Arkadaşlarımızla kalmamızda bir sorun olmasada böyle bir durumda kalmak ister istemez insanı sıkıntıya sokuyor.

Neyse bu konunun şimdilik bu yönünün çözüme ulaşmasına sevinmekle beraber ben asıl özgürlüğümüze kavuşacağımız günü bekliyorum. Herkes ve diğer kişiler evlerine giderken, karıları dışarıda dolaşırken bizim böyle olmamızın sebebi burada çalısıyor olmamız. Bu nasıl bir ceza anlamış değilim, para için zaten ben burada yaşayarak özgürlüğümü, sosyal yaşantımı satıyorum, bu fazla değilmi ?