28 Aralık 2011 Çarşamba

O.M.G

Buradaki yaşamı el verdikçe göstermeye çalışıyorum her daim. Dün arkadaşların işleri olduğundan bende onlarla birlikte merkeze gittik. Asıl amacım şu mangonun deri kollu ceketini almaktı. Çünkü Türkiye'deki gibi burada sürekli sezon değişmiyor. Şuan indirimde olan ürünler buraya daha yeni geldi.Neyse ben buldum ceketimi tabii şimdi sezon indiriminde satıyorlar 70 tl ye ben aldim 100 dolara :) gülü seven dikenine katlanır.

Bu postu hazırlamamın esas sebebi aşağıda göreceğiniz resimdir. Hemen alışveriş veriş merkezinin karşısında boylamasına restaurantlar bulunuyor, et tavuk hindi üzerine. Lezzetli mi lezzetli. Ben genellikle oralarda yemem ama arkadaşlar istedi. Bazen diyorum ki bu ülkede dışarı da hiç yemek yememek lazım. İyi vallahi koli basili filan olmuyoruz. Hani derler ya askerlikte ne kadar zor koşullarda olsan da hiç hasta olmazmışsın, burası da öyle Allah koruyor bizi sanırım :)




Yorumu sizde bırakıyorum....

20 Aralık 2011 Salı

Bir senede daha cezayir'de

Ofis masasında karşımda naciri' tepecikleri, kulağım da rihanna california king bed. Bir andan senenin sonuna geldiğimi fark ettim. Neler geçti , neler öğrendim bir değerlendirme yapayım dedim.

Bu sene hayatım en zor senesiydi. Unutulması gereken bütün kötü anılarım bu seneye ait. Ben sadece güzel anıların hatırlanması gerektiğine inananlardanım. Gerisini at çöpe ....

Evimizdeki yaşantımızdan güvenlik :) nedeniyle ansızın şantiyeye alındık. 6 ay bir prefabrikte başka aile ile yaşadık. Dışarı çıkamadık, market'e bile gidemedik. Benim hırsla sarıldığım fransızca kursuma gitmeme yasak geldi. Sonra da bir daha yakalayamadım eski hırsımı, istediğimi. Hafta sonlarında bile dışarı çıkabilmek için izin almak zorunda kaldık, izin alamadık, oturduk kıçımızın üstüne içimizdeki nefreti büyüttük.

Sonra şantiyedeki evimize geçtik ancak bizim eşya sorumuz var, hiç bir sığmıyor, mecburen diğer ev için boşu boşuna kira ödüyoruz.

İnsan her koşula ayak uyduruyor bukalemun gibi test ettim,

Herzaman her durumun daha da beteri olduğunu öğrendim.

Hayata olumlu bakmaya öğreniyorum.

Kapalı alanda, kalmayı öğrendim, hapse düşsem hiç yadırgamam :)

Alış veriş merkezine gittim,( cezayir'de)

İlk defa avrupa memleketine seyahat ettim,

Lv çanta aldım,

Daha da çok özgür olmayı özledim,

Arkadaşlarım sohbet etmeyi özledim,

Alış veriş bağımlısı olduğumu  bir kez daha anladım, ama ne kadar sıkılırsam okadar çok almak istiyorum,

Saçlarımı kestirdim kısacık,

Her akşam yürüyüşe çıkmayı alışkanlık edindim,

Ufak şeylerden mutlu olmayı öğreniyorum,

İletişimsiz olduğumu öğrendim,

Ön yargılarımndan kurtulmam gerektiğini öğrendim,

İnsanlara bir kez daha güvenmemeyi öğrendim,

Bir kez daha dedikodudan nefret ettim,

Rihanna delisi ve jessie j delisi oldum,

İlk kez Türkiyeden buraya gelirken ayaklarım  geri gitti, ağladım,

Kayıplar oldu, sevdiklerime daha çok değer vermem gerektiğini bir kez daha öğrendim,

İnsanlarla duygularım, sorunlar karşısında daha açık olmaya ve konuşmam gerektiğini anladım,

Uçaktan deli gibi korkmaya başladım,

Giyim tarzım daha masculin ve rock olmaya başladı,



To be continued.....


13 Aralık 2011 Salı

Uzun zamandan sonra ilk denemeler

Evlenmeden önce mutfağa sadece su içmek için yada tabakları mutfağa bırakmak için giren ben içimde yaşayan mutfak aşkından hiç haberim yokmuş.

Buraya geldiğim ilk günleri hatırlıyorum da ; makarna yapmaya çalışıyorum ama olmuyor, allahım yapış yapış, bende bunların makarnaları kaliteli değil diye olmayanı atıyorum, yakıyorum ocağın ateşini yeniden yapmaya çalışıyorum. Olmuyor bir terslik var 5 kutu makarna harcadım hepsi aynı oldu. Dedim ''acaba ben mi yanlış yapıyorum ama imkansız herkes makarna yapabilir'' kendi kendime ama yapamazmış. Benim soğuk suyla yapmaya çalışmalarımın sonucunda olmadı ve sıcak  suyla denemeye karar vermem ile mutfakla olan ilişkim o andan itibaren başladı :) 

Bizimki de sağ olsun bir boğazlı onun sayesinde daha önce mutfağa girmediğim yılların açığını 2-3 ayda kapattım. Ama bir türlü aram hamur işleriyle iyi olmadı. Bence yine bende bir hata yoktu kesinlikle o eski fırınla ilgiliydi herşey :)

Yeni minik evimize yeni mini fırın alındık ama benim içinden hiç bir şeyler yapmak gelmiyordu ki bu günlere kadar. Cuma günleri her zaman tam donanımlı kahvaltı hazırlarız. Malum 15 günden bir tatil yapınca o tek günlük hafta sonunda insan her şeyi yapmak istiyor. İlk denemem karşınızda. Pofidik mükemmele yakın benim cicişlerim. Tarifini daha sonra vereceğim. Bir kaç denemeden sonra.




11 Aralık 2011 Pazar

Modern Sanatlar müzesi- MAMA (Musee d'Art Moderne d'Alger)


Buradaki gidip görülmesi gereken yerleri fırsat buldukça gitmeye çalışsak ta olmuyor, vakit yetmiyor, bide izin alma davası olduğundan ay da yıl bir işte.

Modern sanatlar müzesinin açıldığını duyunca gidelim dedik.Aslında amacımız başka müzeleri daha gezmekti ama vakit yetmedi:)

Keşke daha çok görebilsek, gezebilsek, sanatsal etkinliklere katılabilsek. Buradan temelli dönmeden önce her yeri karış karış gezmek istiyorum. Çoğu zaman buranın resimlerini koyuyorum ama hep yanı yerlere gittiğimiz için farklı bir şey çekemiyorum. Ama o arka sokakların halini, hikayesini, kokusunu yakalayabilmeyi çok istiyorum. Kısmet....











Aşağıdaki facebook sayfasından daha çok resim bulabilme imkanınız mevcut. 



Buyurun çekilişe..

Uzun zamandır siyah bir çanta arıyorum, aslında aklımda celine var ama biraz tuzlu sanki. O sırada çekilişi gördüm ve hemen katıldım. Tamam siyah ve istediğim model değil ancak iki çantanın ne zararı olur ki fazla mal göz çıkarmaz tabi ki :)

http://modaliza.blogspot.com/2011/12/cekilis-marc-by-marc-jacobs.html adresinde 31 aralığa kadar süren çekiliş var.

Belki çıkar....

6 Aralık 2011 Salı

Oha demek istiyorum!!!!

Böyle konuşmaları hiç sevmesem '' oha , çüş v.b.''de buradaki insanlar sayesinde iyice ağzım bozuldu. Hatta burada Türkçe bilmedikleri için ben önüme geçene sayıyorum. Çok güzel oluyor ancak İstanbul'a döndüğümde de devam ediyorum ama tek sorun herkesin türkçe biliyor olması :))))))))))

Neyse bu ülkeye gelipte ''aman çok iyi insanlar, şöyle iyiler böyle iyiler'' diyenini henüz görmedim. Genelleme yapmak istemiyorum bizimde buralı olup inanamadığımız, ne kadar iyi dediğimiz bir arkadaşımız var. Sadece bir :)
Şuan yazıyı yazarken karşımda oturan muhasebe elemanında nefret ediyorum. Adamı gördükçe miğdem bulanıyor. Hele ki bir hapşuruyor aman yarabbi.  Ben böylesini ilk defa görüyorum.O hapşurdukça bana bir şeyler oluyor. Ay bide ofiste tırnaklarını kesiyorlar, çat-çut, üstlerine atlayasım geliyor, allahım sabır ver bana. Erkeği de aynı kadını da .Bıraksak ofiste ağda partisi filan yapacaklar.

Aslında konu bu değildi ancak çok spontane gelişti:)

Biz artık kampta yaşadığımız için evlerimize burada çalışan bayan temizlikçiler geliyor. Daha önceden arkadaşlarımızla birlikte kalırken ben odamı kilitlerdim ben istemezdim onların temizliklerini filan. Ozmanlarda biz kendimize yemek için aldığımız çerez, biskuvi v.b. şeyler bir bakıyorduk açılmış yenmiş. Ben gıcık bir insanımdır. Öyle benim malımı benden izinsiz kimse kullanamaz. Neyse biz bunlara çattık, izin isteyin filan dedik. Buradaki mantık'' onlar nasılsa alırlar yenisini, yesek ne olur, hem bizde yok, onlarda var'' 

Sonra yapılan evlere ayrılınca ben temizliğe gelmelerini istemedim. Annam bir temizlik yapıyorlar, yemin ederim ben gördükçe sinir kat sayılarım artıyordu. Ayakkabı bezi ile mutfak, tv sehpası, toz alınacak her yeri silip sonra da o bezi tekrar ayakkabılığın yanına koyarlar. Bunların temizlik anlayışı bu kadar.

Gün geldi bizim arkadaşın evinden bir şeyler eksilmeye başladığı farketti. Paralar, yüzükler, parfümler, kıyafetler, neler neler. Kimin aldıkları belli. Ancak hiç bir şey yapamıyorsunuz. Öyle insanlar ki bir de karşınıza geçip Allah, din, imandan, namaz, müslümanız filan bahsediyorlar, bir ağlıyorlar, yeminler üstüne yeminler. Gidenler gitti, hele ki o alan kimse onun için vurgun yani. Hayatında göremeyeceği , alamayacağı şeylere hırsızlık yaparak sahip oldu. Ama bu kadar salak insanlar ki aradan 1 ay geçmeden bu sefer diğer arkadaşın evinde eşyalar uçmaya başladı. Biliyorduk kim yapıyor diye ama hep bir şüphe vardı. Artık kanıtlandı. Ama yine bir bok yapamıyorsun. Kanıt lazımmış. Düşünün yani sizin eşyalarınızı çalanı biliyorsunuz , her gün görüyorsunuz ve bir şey yapamıyorsunuz. Giden zaten gitti, ama hıncı .....

Benim asıl gücüme giden'' tamam benim eşyalarım çalınmadı ama'' gelip geçerken karşı karşıya gelindiğinde suratlarındaki o pis gülümsemeyle selam vermeleri. Bizi salak yerine koymaları. Ben buna dayanamıyorum. Benim elime verecekler onları ahhhh ahhhh, içimdeki bütün stresi atmama yardımcı olurlardı ama.

Burada hırsızlık diz boyudur. Hırsızlık yapmayı kendilerine hak sayarlar. Ama yakalanınca da o kadar komik duruma düşüyorlar ki. Bizim arkadaşın showroomuna mlz getirmiş Cezayirlinin biri. Beş dakikalığına ofise giriyor- çıkıyor, oranın sahibi de karşı masada otuyuruyor, kaş göz derken hoppp cep tlf gitmiş. Bunlar farkına varıyor kimin aldığını. Hemen tlf açıyorlar adama, seni kamera da kaydettik polis filan derken çalan adam getiriyor tlf. Bahanesi ise; ya ben oyunlarına bakıyordum yanlışlıkla cebime koymuşum. Sen misin bizi salak yerine koyan, bir araba dayak yemiş.

Tabii ki herkes için aynıdırlar demiyorum. Ama fırsatını bulan yapıyor. Siz siz olun bunlara pek güvenmeyin.

24 Kasım 2011 Perşembe

Eren holding '' occaison online''



 Bilen bilir Eren senede iki kez outletini açar ve burada bünyesinde olan ürünleri satışa sunar. Ben erende çalışmaya başlamadan önce outlet'e hiç gelememiştim. Ama arkadaşlarım gider anlatırdı, şöyle kalabalık , böyle şeyler aldım.O zamanlar marka takıntım yoktu sanırım , yoksa mümkün değil kaçırmazdım :)

Çalışmaya başladıktan bir kaç ay sonra açıldı outlet aman tanrım, inanılmaz, insanlar almıyor yarışıyor ve savaşıyor. Su gibi para gidiyor. Bende lacoste çalıstığım için attılar beni kasa ya , ama post makinesi filan anlamıyorum yani. Bide alışveriş yapanlar bir terbiyesiz anlatamam. Sanki gucci nin mağazasına gelmiş de bütün mağazayı alacak havalar, tavırlar. Bende hiç gelemem paranın üstünlük sağlamasına, neyse bir kaç tartışmadan sonra ucuz kurtuldum. O insanların bir şeyler alabilmek için düştükleri durumları düşününce gülümsüyorum. Hatta kendime de gülüyorum.Çünkü bende o tarihten beri bir savaşçıyım artık :)

Neyse asıl bunları anlatmamın sebebi occaison'un artık bir İnternet sitesi var. Bana e-maili gelince Allah burberry de vardır diye heyecanlandım ancak boş hayaller bunlar.

''www.occaison.com.tr'' adresinde bir çok ürünü indirimli alabilirsiniz. Hele ki benim gibi Lacoste takıntınız var ise :)









17 Kasım 2011 Perşembe

Bonjour Toutle le monde :)

   Nihayet, oh beee, şükür..... 1 aydan fazla süren internetimize ve tlf hatlarımıza kavuştuk. Ne alaka demeyin! Burası Cezayir:) Bizim buradaki kabloların çalınışının 6 seferini yaşadık. Niye mi çalıyorlar, çünkü bunlar pahalı kablolar, adamlar gece yarısı gelip ortalığı delip çalıyorlar sonra da satılıyorlar, sonra da biz sizden daha Müslümanız diyorlar.

Neyse şükür şükür, tek eğlencemiz ve dünyayla aramızdaki bağı sağlayan internetimiz geldi.


18 Eylül 2011 Pazar

Dönüş...........

Keşke hep tatil devam etse diye düşünmeden edemiyorum ancak her güzel şeyin sonu gibi tatilinde bir sonu varki en zor kısmıda burası, dönüş.

İnsan güzel şeyleri hemen benimser, sanki evvelden de ona aitmiş gibi yadırgamaz ama onu bırakma anı gelirse işte o anda sudan çıkmış balık gibi kalıverir.

Her dönüşümde güle oynaya da olmasa da dönme taraftarı ben, bu seferki kadar ayakkalarımın geriye gittiğini hatırlamıyorum. Bunu sağlayanlar utansın :)))))

Tatilimiz çok güzeldi, süperdi. Karar verdim dönünce hep tatil modunda yaşayacağım :) Tatil için çalışanlardan değil, tatil için yaşanyanlardan olucağım, sürekli fiesta ohhhhhhhhh:) vur patlasın çal oynasın.

Neyse gidip gorduklerimi paylaşırım elbet ama daha önce demek istediğim şey'' Ali Gür Kuaför hakkında söylemek istediklerim var. Daha önce aranızda gideniniz varmı bilmem ancak tavsiye isterseniz lütfen gitmeyin. Bu kadar beceriksiz , saçma bir salon görmedim. Saclarımı bembeyaz yaptılar, denız, kum, güneş, sadır rengi oldu saçlarım, hee bir de resimini götürdüğüm halde sadece saçlarımın arkasını bir türlü bob tarzı kesemediler ve şimdi bazı yerlerınde kellik olabilecek kadar ustura izleri var. Verdiğim bütün para haram zıkkım olsun. Nefret ediyorum kendini bir pok zanneden insanlardan, bide diğer kuaförleri yerden yere vuruyor. Kulağınıza küpe olsun kesinlikle tavsiye etmiyorum.

Daha sonra görüşmek üzere sevgiyle kalın.

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Herkese iyi , cok iyi , mükemmel bayramlar.

Bayramlar hep güzel ve özeldir benim için. Yeni kıyafetler, ayakkabı, şeker, harçlık, hernekadar el öpmeyi sevmesemde yine de harçlığın hatırına katlanırdım. Ben her bayram mutlaka yeni bir şey alırım, çorap v.s. onlara ileriki zamanlarda baktıkça o günleri hatırlarım. Hatta teyzemin eski bayramların birinde verdiği mendili halen saklarım.

Yaşım ilerledikçe daha da farklı  anlamlar yüklüyorum bayramlara. İnsanlar artık o kadar makineleştiki yaşam koşulları yüzünden, çoğu akrabamı ancak bayramlarda görebiliyorum. Bide insan dışarıda olunca daha bir özeniyor sanırım. Şöyle bayram sabahı kocaman bir  kahvaltı, herkes bir arada , sohbet, muhabbet, herşehit yemek, o güne hazırlanmış borekler, bayram için giyinilmiş, süslenilmiş.....

Ben bayramların eskisi gibi yaşanmasında yana olanlardanım. Herkese eski bayramlar tadında, sevdiklerinle beraber mutlu mesut bayramlar dilerim.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Niyahet bir şeyler yazabiliyorum.

Çok çok uzun zaman oldu yazmayalı. Yazmamaya karar vermedim yada cezayirden dönmedim ama yazamadım. Uzun zamandır içimdeki öfke beni delirtiyordu ve bir anda bunun çözülmesi gerektiğinin farkına varıp içime yolculuk yaptım, halen yapmaktayım. Kendimi güçlü olarak düşünsemde artık patlama noktasına gelmiştim. İnsan ufacık şeyler için sinirlenip delirip sonra sanki o deliren ben değilmişim gibi normal olabilirmiydi. Ben oluyordum. Artık içime atmaktan şişmiştim. Patlamak üzere olan bir bomba gibiydim, dengesizdim.

Ama şimdi bu anlattıklarımdan eser yok. Her geçen gün çabalıyorum değişim için. Bu değişim sürecini biraz kendimi toparladıktan sonra sizlerlede paylaşmak istiyorum.

Biz henüz yaz tatiline çıkmadık. Veee 21 de gidiyorum, oleyyyyyy, çok güzel bir tatil bizi bekliyor :)

Sevgilerle

18 Haziran 2011 Cumartesi

Charlotte ve bebişler

Sevgili yan komşumuz :) tubaların Türkiye tatiline çıkmaları nedeniyle sevgiili charlottu bize emanet etmişlerdi ki charlotte yine hamileydi. İşte elimden geldiğince ilgilensemde hayvan sıkılıyordu evde bende bir akşam azıcık hava aldırayım diye dışarı çıkarmamla kendisinin firarı bir anda oldu. Kaçtı. Tam 3 gece gelmedi, ben dedim bu bir yerde doğurdu, uykularım kaçtı, şantiyece seferber olduk ki bulalım diye, aramadığım delik kalmamıştı ki bir gece saat 4 sularında birden kedi miyavlamasıyla uyandım ahaa charlotte geldi dedim ama yanılmıştım. Nam-ı değer damat bizim yatak odasının penceresinin pervazına konmuş bizi seyrediyor. Ogünün sabahında da charlotte kapıdaydı. Ben acıktım, cok sıcak , beni evime alın diye kendine has uslübuyla miyavlıyordu. Ben hayatımda daha önce bir kedi hayvanıyla bu kadar yakın ilişkiler içinde olmamıştım ama bir kedinin nasıl miyavladığını bilirim. Bu kedi kendini kesin fare filan sanıyor. Yani mivaylama haricinde her şeyi yapıyor :)
 Aldım evine, verdim yemeğini, suyunu ama söylenmeyi de unutmadım.
Sanırım bu olay perşembe günü oldu , cuma günü sabahta hanımefendi doğum yaptı. 5 tane miniminnacık, pamuk kadar yumuşak şekercikleri doğurdu.İşte o şekerler;













13 Haziran 2011 Pazartesi

Parisienne olabilemek

En sonunda geçebildim bilgisayarım başına ancak şuan bu yazıyı yazabilmek için dışarıdayım çünkü internet minicik evimizde çekmiyor :) Neyse esas konumuz paris gezim ve nasıl parisienne'li olunur. Ben zaten gitmeden aşık olmuştum şehre bir de havasını çekince ciğerlerime kanıma kadar işledi artık. Ben vazgeçemem oradan. Belki bir gün orada yaşarım :)

Orada yaşamayı düşünürsek nasıl olmam gerektiğinin hakkında bir liste çıkardım. Sizinde belki bir gün işinize yarar:)
*Gerek takım elbiseyle, gerek minicik etek-ceketiyle, gerek topluklu sandetleri gerekse babetleriyle her şart altında sokakta rahatça, özgürce bisikleti kullanmak, gerek zevk için gerekse ulaşım aracı sıfatıyla bisiklet kullanmaya alışmak,

*Şehrin göbeğinde halka açık parklarda yan gel-yat felsefesini benimseme, deniz olmasa bile bikiniyle güneşlenebilme, hertürlü sporunu yapabilme, istediğin gibi özgür ve rahatça,

*İşte bu madde beni bende alandır. Her daim bunu hayal etmişimdir. Araçlara, bisikletlere ve yayalar için ayrı yollar mvcut ve herkes kendi yolundan gidiyor. Ne tuhaf dimi?

*Yaşı kaç olursa olsun, çoçuğun varmış, aman sen 30 yaşına geldin takıntıları olmadan herkesin sokakta paten kayabilmesi.

*Şehrin göbeğinde ayak sesleri duyabilmek, kalabalığın içindeki huzuru yakalabilmek,korna sesi duymamaya alışmak,

*Kaldırımların akşamın belli saatlerinde kendini yıkayabilme özelliğine şaşırmamak, biz ilk gün bir yerlerde su patlamış bu mu medeniyet diye dalga geçerken anladık asıl meselenin ne olduğu :)

*Otobüste, metro'da , trende müzisyenlerin aletleriyle müzik yapmalarına karşın hiç kimsenin '' heyyy dünyaya dön'' gibi yada daha farklı söylemlerde bulunmamalarına görmeye alışmak,

*İnsanların nasıl oluyorda bu kadar sakin ve saygılı olduklarına ve bir okadar kibar olduklarını kavramak,

*Akşamın 10'da bile güneşin halen saklanmadığı ve bu güzel sehri aydınlatabilmesine alışmak, ancak sorun şurada biz ilk önce bu olayı kavramadık ve yemek yemek için havanın kararmasını bekledik bizim akşam yemekleri 11 de filan bitiyordu:)

*Sebze, meyve, su yani yiyecek ve içeçeklerin bu kadar pahalı olmasına alışabilmek, hatta tren istasyonlarında 1,80 euro ya hatta bir yerde bir şişe suyu 6 euro ödeyebilme kıvamına gelebilmek,

*Tuvaletlerde musluğun bulunmaması ve kullanmamaya alışmak, bütün herşey kağıt mendil yardımcılığla:)

*Mercedes C serisinden E serisinden, Crysler 300 c'den cipten taksi görmeye alışmak, bu kadar konfor içinde İstanbul taksi tarifesi ile aynı ücret ödemek.

* Cafeler, resturantlar, barlar hariç ve champ-elyseses hariç diğer mağazaların en geç 19,00 da kapanması, bir anda etrafda kimsenin kalmaması,

*Evlerin mimarisi, şehrin asaletinden hiç bahsetmiyorum bile, heryer aşık olunacak olduğundan alışmak biraz vakit alır,

*Bütün gün yürüseniz bile ayakkabılarınızın tozlanmamasına şaşırmamak,

*Pastenelerdeki damak ve renk şenliklerine, enfes kahvelerine, ekmeklerine, salatalarına, macaronlarına ve dışarıda yemek yemeyi istediğinizde bu isteginize sırf  kazıklanıcaksınız diye ertelememeye alışmak, ( siz yabancısınız diye değil bu kazıklanmak, yemek çok pahalı)

*Evlerde yemek pek fazla yapılmadığından sanırım marketlerde herşey hazır var, donmuş pizzanın bile ısıtabiliyorsun marketin mikro dalgasında,

*Ve inanılmaz metro sistemine alışmak. Hem çok karışık hemde kullanmayı öğrenince bir okadar da hayatı kolaylaştıran sistem. Altan üsten heryerde metro var ve aynı sistemde tren var. Örümcek ayı gibi heryere gidilebilme imkanına sahip olma,

*Kadınların her daim çok basic olsalarda gayet şık ve zarif olmalarına, hiç bir şekilde salaş giyinmiyorlar , eşofmanlı bir bayan görmedim spor yapanlar hariç,

* İnsanların giyimlerinden zaten bahsetmiyorum ki medeniyet bu dedikleri olsa gerek kim ne giymiş kimsenin umrumda değil, sapıklık yok, bakan rahatsız eden göz yok,

*Gaylerin çoğunluğuna alışmak,

Evet bu şartalara gögüs germek çok zor olur diye düşünüyorum siz :)
Sevgilerle

11 Haziran 2011 Cumartesi

Yorumsuz....

ANLAREğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...

5 Haziran 2011 Pazar

Adaptasyon güçlüğü

Dönüş tarihimin üzerinden 4 gün geçmesi rağmen halen adapte olamadım. Tabii Paris gibi bir yerden sonra İstanbul'a gitseydim gene bu kadar zorlanmazdım ama cezayir'e dönünce anı bir şok yaşadım ve halen kendime gelemedim.

Çok gezdim çok yürüdüm, hatta okadar çok yürüdük ki ayaklarım yara içinde :) İşin pokunu çıkarmasak olmazdı :)

Gezdiğim gördüğüm yerleri anlatmak istiyorum ancak 6 aydır bitmeyen 25 metrekarelik studiocuk prefabrik evciğimiz bitmesiyle bizde taşınıyoruz. Belki okuyanınız bilir 6 aydır burada arkadaşlarla aynı evde ( ev değil 2 odalı prefabrikte) yaşıyorduk ki evimizin bitmesiyle bu saçma sapan olayda çözülmüş oldu.

Arkadaşlarımızla kalmamızda bir sorun olmasada böyle bir durumda kalmak ister istemez insanı sıkıntıya sokuyor.

Neyse bu konunun şimdilik bu yönünün çözüme ulaşmasına sevinmekle beraber ben asıl özgürlüğümüze kavuşacağımız günü bekliyorum. Herkes ve diğer kişiler evlerine giderken, karıları dışarıda dolaşırken bizim böyle olmamızın sebebi burada çalısıyor olmamız. Bu nasıl bir ceza anlamış değilim, para için zaten ben burada yaşayarak özgürlüğümü, sosyal yaşantımı satıyorum, bu fazla değilmi ?

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Je vais a Paris :) :(

Aylar öncesinden internette araştırmalara başlamıştım. Kendimize gezi planı oluşturucaktık, bir sürü şey yapmayı planlıyordum ama daha bavul bile yapamadım. Hayatımda ilk defa gideceğim bir yere elimi kolumu sallaya sallaya gidiceğim. Hiç bir araştırma yapmadan. Belkide biraz böyle olmak gerekiyor, hayatın getirdiklerine bırakmak, planlar üzerinden değilde, o gün ne yapmak istiyorsan onu yapabilmek.

Sanırım bizim paris gezimizde böyle olucak. Eğer ben bu akşam oturup internet başında bir şeyler karıştırmazsam.

Ne götürsem diye halen karar verememişken , gittikçe kendimi şiş hissediyorum. Benim hafiflemem gerekmiyormuydu?

İki günden beri havalar süper maşşalllah. 1 hafta yağmur yağdıktan sonra insan seviniyor güneşi gördüğüne. Bende hazır havalar yağmurlu biraz çamurun tadına varmak istedim.











Ne kadar büyük ayakkalarım var yaaa. Halende büyümeye devam ediyorlar.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Mezoterapi ve Lipoliz

http://duygudiyetkardesligi.blogspot.com/2011/05/mezoterapi-ve-lipoliz.html

Yaz yaklaşırken bu uygulamaları yaptırmak isteyenlere bilgi olsun.

17 Mayıs 2011 Salı

Evvel zaman içinde ......


Yaz geliyor, kilolar fora niyetiyle olmayan bir blog daha açtım kendime.

http://duygudiyetkardesligi.blogspot.com

Beklerim serüvenime. Beni yalnız bırakmaz ve bilgilerinizi paylaşırsanız çok çok mutlu olurum.

Sevgilerimle

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Ne olur gelsinnnn..........

Bu yurtdışı yasağına rağmen Asos'tan birkaç ciciskolar almıştım. Diğerleri sağsağlim gelmesine rağmen dörtgözle beklediğim o güzelim ayakkabıcıklarım henüz gelmedi.Bu karışıklık nasıl çözülecek bilemiyorum. Ancak sunu dile getirmek istiyorum, annemler aldığı için hangi kargo firmasıydı bilmiyorlar, gerin zekalılar koliyle değilde resmen bir poşetin içine koyup getirmişler. Hadi kolinin açılmasını anlayabilirim ancak gelen siparişlerin en azından ağızı açık bir kolide gelmesini tercih ederdim. Bu saçma sapan iştir. Ben nasıl güveniceğim, diğer ürünüm alınmadığına ?

Bide utanmadan annemlerden gümrük vergisi vermeniz gerekiyor diye para istemişler. Bizimkiler şimdiye kadar böyle bir şey olmadı deyince adamda ''heee tamam ozaman bir gümrük vergisini karşıdan alırız '' demiş. Ben bu insanlara pes pes, öküz, dana, böyle başkalarından aldıkları paraların boğazlarından geçmesin diyorum, başkada bir şey demiyorum. İnsanın gözünün içene baka baka, kandırıyorlar, aptal yerine koyuyorlar. 





7 Mayıs 2011 Cumartesi

Dünya miras alanlarından biri'' TİPASA''-Unesco World Heritage Center

Merhabalar,

Dün tatil olması sebebiyle bizde Tipasa 'ya gittik. Biraz size bu yer hakkında bilgi vermek istiyorum.

5 Mayıs 2011 Perşembe

Yardımlarınızı bekliyorum....

Ben blog dünyasında yeni olduğumda öyle çok izleyenim yok :( ama çok izlediğim var :) Bu yazımın başlığın sebebi beni izleyen izlemeyen bu yazıyı okuyup ta bilgisi olan herkesten rica ediyorum tecrübelerini paylaşmasınız ?

Evet bu ay sonu PARİS'e gideceğiz. Bunu söylerken bile heyecanlanıyorum çünkü sanki daha önce gitmişim gibi '' ayy şimdi pariste olsaydım şunu yapardım '' diye özlemler çekiyordum uzun zamandır. Neler yapılır, nerelere gidilir, hangi restaurantlara gitmek lazım, nereleri gezmek lazım, ucuz alışveriş yerleri nereler, vintage mağazaları, sokakları, pastaneleri, ne biliyorsanız benimle paylaşırmısınız?


4 Mayıs 2011 Çarşamba

Yves Roches ganimetleri

 Daha önce ilk defa galeria da görmüştüm bu markayı ama hiç ilgimi çekmemişti. Ama burada tek düzgün marka olduğundan alışveriş biraz mecbur kaldım. İlk başlarda beğenmesemde şimdi gerçekten ürünlerinde memnunum. Daha önce yüz temizleme jeli olarak vichy kullanıyordum ondan öncede clinique serisini kullanıyordum. Clinique hakkında yorumları okuduğumda çok şaşırıyorum. Ben hiç diğer kullananalar gibi memnun kalmadım. Vichy'i ona göre daha beğenmiştim. Krem olarak dior kullanıyordum onu kullanmaya kıyamadıgım ıcın bıraktım ve herşeyi Yves den kullanmaya başladım. Bakalım daha yeni oldu başlayalı. Sonuçlar nasıl olucak.

Yves roches'ın bir çok ürününü kullanıyorum aslında. Özellikle yeni aldığım pudra föndetenine bayıldım. Ayrıca sıvı föndetinine hem ben çok beğenerek kullanıyorum hemde kardeşim kullandı oda çok beğendi . Hem çok iyi kaptırken hafifsi dokusuyla yüzünüz nefes alıyor. Ama son aldığım pudra 100 % doğal olması, çok az miktarda kullanılıp ve güzel kapatması ve yüzünüzde hiç bir şey yokmuşçasına nefes aldırması en sevdiğim özelliği oldu.

Rujlar ve özellikle parfümlerini tavsiye ederim. Eğer çiçek kokularını seviyorsanız deneyin derim, kremleri, sabunları bir çok ürünü kullanıyorum ve gerçekten tavsiye ediyorum. Buradaki fiyatları gerçekten makul, ancak türkiyedeki fiyatlar konusunda herhangi bir bilgim yok.






Burada öyle istediğin rengi ve markayı bulamazsın. Zaten çokta renk yoktur diğer kozmetik satan yerlerde. Bizim yokuş market diye söylediğimiz markette satıldığını gördüğüm an hemen kaptım bunları. Renkleri gerçekten moda renkleri. Bunları bulabildiğim için şanslı günümdeydim.

Tek iyi yanı ucuz olması...

Önceki gün bloglarda dolaşırken bir arkadaşın sayfasında yurtdışından aldığı siparişlerin postunu okudum. Hatta kendisine yorum bıraktım. Ama ben  arkadaşın blogunun ismini  unuttum hatta benim yorumuma cevap vermişmi diye bakamıyorum bile. Evet kendisi Bonacure Schwarzkopf ürünlerinden almış. Ben de uzun zamandır bu konuyla ilgili post yazmak istedim ancak tembelliğimden dolayı bugüne kısmet oldu.Bizim burada böyle şeyler çok çok çok ucuz. İnanılmaz ucuz. Bana bu kadar ucuz gelmesinin sebebide ben Türkiyedeyken de yurtdışından kozmetik ürünü almazdım. Bana kol center olurdu.

En son gelişimde kuaför'de bonacure serisinin satılıdını görünce dayanamadım fiyatlarına baktım. Allahım yuhh dedim yaa. Bu kadar olmaz dedirtecek cinsten. Bu kadar kol center olmaz. Yazık bize.
Neyse evet benim burada 550 dinara 750 dinara aldığım ürünler memleketimde 100 tl, şampuan yaklaşık 30 tl, bakım kremleri 60-100 tl arasında.


Bonacure şampuan :550 dinar,( 4 euro) Bonacure style hairtherapy: 750 dinar(5 euro), Bonacure repair rescue:750 dinar, Bonacure smooth shine masque: 780 dinar(5,3 euro).

Ayrıca sadece bonacure değil, diğer saç bakım ürünleride var. L'oreal in profosyonel şampuanları, fransız şampuanları, kozmetik ürünler,bourjoi, evet bu ürünler ucuzlar,türkiyeye göre kat kat ucuzlar, hatta şunu biliyorum ki buradan salyangoz kremlerini alıp türkiyede satan, eşine dostuna götüren.

Eğer bu ürünlerden isteyen olursa gelirken getirebilirim :))))))))))))


Tıkır mıkır....

Bilmiyorum nedendir bugünlerde bir ayakkabı alasım var anlatamam. Ama en topuklusundan. Bloglardaki kişileri öyle topuklularla görünce nasıl imreniyorum anlatamam. Bende giymek istiyorum, şöyle salına salına yürümek istiyorum. Ama bunlar şantiyede çalışınca olmuyor. :(

Biraz sitelere bakayım dedim ne var ne yok diye. Biliyorum artık internetten alışveriş yapmak için kota var bakalım benim yeni cicişler takılacakmı bu kotalara. Gelsin herşeye sınır gelsin, ama tecavüze, hırsızlığa, rüşvete değil özgürlüğü kısıtlamaya gelsin. Neyse böyle yazmaya devam edersem 22 Agustostaki sınırlama ile artık bende silinebilirim :)

Neyse asıl konum ben bir ayakkabıya aşık oldum. Bayıldım .Sizce nasıl güzel değilmi ???





İşte ooo ayakkabı. Birilerine duyurulur ben bunu çok çok ama çok çok beğendim.:)))

Bütün ayakkabılar asos.com'dan.

Sevgilerle


3 Mayıs 2011 Salı

Tizi ouzou- La ville des mimozas

Merhabalar,
Cezayirde yaşadığıma göre bura gördüğüm ve bildiğim şehrileri öğrenebildiğim kadarıyla anlatmaya çalışıcağım. İlk durağımız Tizi ouzou( mimozaların şehri).

Tizi ouzo Alger 100 km doğu, Bejaia 125 km batı Delly'e 40 km kuzey batı, Boumerdes'e 60 kuzeybatı Tıgzirt'e 45km kuzey, Azeffoun'a 60 km doğu mevkisinde bulunmaktadır.

Tizi ouzou şehrinin ismi aslen kabilce de ''Tizi Uzezzu'' mimozaların şehri anlamına gelmekteymiş. Zamanla günlük dilde ''Tizi ouzou ''şeklinde değişmiştir. Gerçekten böyle denmesini sebebini anlıyorum mart ve nisan aylarında her yer sarı. Mimoza ağaçları heryerde. İlk baharın gelişini müjdelercesine bütün ihtişamıyla yol boyunca eşlik ederler.



Bu bölge özellikle  kabillerin kalbi olarak bilinmektedir. Zaten Cezayir'de etnik köken olarak Araplar , Kabiller ve çölde bulunan Toureg bulunmaktadır. Touregler hakkında herhangi bilgiye sahip olmasamda Araplar ile Kabiller birbirlerini hiç sevmezdiklerini ve hoşlanmadıklarını biliyorum. Kabiller kendilerini arapdan ayrı olarak görürler ve burada özerk bölge istemektedirler. Bejaia da tizi'den sonra gelen kabil bölgesidir ki bu bölgeye küçük kabil anlamına gelen '' petit kabil'' denilmektedir. Şu an yaşadığımız bölge olan Naciria bölgesi de aslen kabillerdir. Ancak burada kabil adetlerinde daha çok arapların örf ve adetlerini benimsemelerinden dolayı bu bölgeye on beş buçuk (15,5 ) denilmektedir. 15,5 sebebi de tizinin plaka numarasının 15 , alger merkezin plaka numarasının 16 olmasıdır. Naciria hem kabil olup hemde arapları benimsedikleri için kendilerine kabil arasında böyle bir takma isim kullanılmaktadır.



Tizi 'nin tarihine baktığımızda aslında diğer kabil bölgelerinden ve cezayirden farklı değildir. Bütün bölgeler gibi Osmanlı, Roma ve Fransızların kolonileşme faaliyetlerine maruz kalmıştır. Ancak bu zamanlar her daim gözde bir bölge olmuştur. Hatta Romalılar tarafından temelleri atılan ve Osmanlı döneminde tamamlanan kale ile birlikte kabil vadisi önemli askeri nokta haline gelmiştir. Osmanlı dönemindeki siyasetten dolayı biz Türklere gayet sıcak ve sevecen davranmaktadırlar.


Fransızların ülkeye gelmesiyle birlikte ülkede siyasi karışıklıklar ve silahlamalar başlamıştır. bu olumsuzlukların yanında kabil bölgesinde sehir hayatına geçişmiştir.  Kız-erkek okulları inşa edilmiş, hotel, hastene, kamu binaları, postane, klise ve cami yapılmıştır. Hatta 1888 yılında Alger-Tizi demir yolu inşaasına başlanılmıştır.
Yaşanan ülke içi karışıklardan dolayı kabil bölgesi göç almaya başlamıştır. 1960 yıllarında bu bölgede nufüs 15 000 iken 1998 yılında 178 542 yükselmiştir. Ve halen Tizi diğer bölgelere göre kalabalık olan bir merkezdir.
Bugün bile Cezayir için Tizi önemli şehirlerinden biridir ki ben buna kesinlikle katılıyorum. Komşu merkezlerine göre daha modern ve daha gelişmiştir.
Tizi ya da kabil bölgesinde kendilerine ayrı bir kimlik istemelerinden dolayı birçok politik ve siyasal olaylar yaşanmıştır. Ben şuna inanıyorum ki bu bölgelere  kabil olmaların sebebiyle sistemin uygulamaya çalıştığı araplaştırma politikalarına karşı durulmasından dolayı birçok alanda devletin hizmetlerinden yararlanamamaktadır. 
Tizi ouzou da çok kanlı eylemlere ev sahipliği yapmıştır. Akılda kalanlar 1980  Bahar eylemleri,  Lounes Matoub şarkıcının arabasında öldürülmesi, 1994 de siyasi kurucularının öldürülmesi, kara ilkbahar eylemlerinde 125 sivilin öldüğü ve birçok kişinin de kayıplara karıştığı ve ağır yaralanmalar sonucunda sakat kalanların olduğu olaylar halen insanların unutamadıkları ve aslında hatırlamak istemedikleri kara hatıralarıdır.
Elde edebildiğim yüzeyselde olsa bilgiler mevcut eski zaman ait.

Ülkede arapça ve fransızca ana dil olmasına karşın burada ayrıca kabilce konusulmaktadır. Çoğu yerde kabilce yazılar görülebilmekte.
İklim olarak akdeniz iklimi mevcuttu. Dağların arasında vadi çukurunda  kaldığından  ve yakınında bulunan barag yüzünden yazın sıcak ve nemlidir. Kış aylarında yüksek rakımlarında kar görülmektedir. Yağmur her mevsim yağabilmekte hatta başlayınca  15  gün sürebilmektedir. :) Burada her türlü yağmuru gördüm bazen alttan bile yağıyor :) şaka bir yana ben hayatım boyunca böyle yağmur görmedim. Artık toprak bile ememiyor yağan yağmuru.....
 
 
* Le centre-ville , * La haute- ville, * La nouvelle-ville, * Şehir merkezinin dışında kalanlar, * Güney-batı, güney -doğu, alt bölümleri olmak üzere 5 bölgeden oluşmaktadır.
 
 
Ulaşım bakımından  hem büyük şehirlere (Alger, Bouira, Oran, Bejaia) hemde köylere kara yolu taşımacılığı yapılmaktadır.  Demir yolu taşımacılığı mevcuttur.Herne kadar havayolu taşımacılığı olmasa da  Alger'e ve Bejaia 'ya konum itibariyle yakındır.
 
 
Cezayirin birçok yerel işletmelerinin yerleri bulunmaktadır. Gini Glaces, Eniem, Frigor, Olympic Chocloterie, Lala Khadidja de cevital.
 
 
Kabillerde bizim gibi futbol meraklısı insanlar. JSK '' La Jeunesse Sportive De Kabylie'' yada '' Je Suis Kabylie '' futbol takımı bulunuyor. Renkleri sarı ve yeşil olan bu takım Afrika bölgesinde bir çok başarıya sahiptir.
 
 
Eğitimde Üniversite Mouloud Mammeri de Tizi Ouzou büyük bir üniversitedir ve bünyesinde yaklaşık 43,000 öğrenci bulunmaktadır. Lise, ilkögretim ve kreşler oldukça fazla. Burada üniversiteye gitmek bizdeki gibi çok zor değil. Her sene sınav oluyorsun sonra hepsinin toplamıyla girilebiliyor üniversiteye. Üniversite de okutulan eğitimden gençlerin memnun olduğu söyleyemeceğim. Sistemlerini değişmeleri için çoğu zaman grev yapabiliyorlar.

Sağlık bakımından bir çok klinik ve büyük bir devlet hastanesi bulunmaktadır. Sağlık açısından ne kadar özel klinikler mevcut olsa da gerçekten çok geriler ve nasıl denilir daha çok yolları var. Herşeye antiyobitik verebiliyor ki günlük 8.000-9.000 miligram kadar verebiliyorlar. Gerçekten ciddi rakamlar.
Kendilerine has müzikleri, dansları ve takıları var. Ben müziklerini ilk dinlediğim de hiç beğenmediğimi söyleyebilirim ancak artık kulağım alıştığından sanırım bazen araba kendim açıp dinliyorum. Fıkır fıkır , bazen baş ağrıtan enterasan bir müzik türleri var. Burada düğünler kadın erkek ayrı olur. Yani haremlik selamlık usulü.  Araplardan daha farklı oynuyorlar biraz havaii tarzı. Hatta erkekleri bile kalça kıvırıyor desem yeridir.




Kadınlarının kendilerine yani kabylie ait yerel giyisileri var. Genellikle bellii yaşın altındaki kadınlar halen günlük giyisileri olarak kullanıyorlar. Yazın o sıcaklarda gerçek anlamda kurtarıcı olabiliyor. Burada diğer bölgelere göre kadınlar daha rahat bir hayat standartları var. En azından dışarıya çıkabiliyorlar. Dışarı bir işte çalışabiliryorlar. Kabillerde araplar gibi süse meraklılar. Takılara özellikle. Altın ve gümüş revaşta bizde olduğu gibi. Kendilerine ait mercandan ve gümüşten yapılmış takıları ünlüdür. Fiyatları gerçekten pahalı olan ziynet eşyalarıdır ki  düğünlerde bunlar takılır hediye olarak. Bizdeki gibi  çeyrek altın filan yok, hele düğün , derneklerde altın takmak zaten yok.

Sehirde bulunan La maison de l'artisanat el sanatlarının ve yöresel eşyların sergilenmekte ve satılmakta ve ayrıca La maison de culture Mouloud Mammeri de tiyatro, cinema, foklor gösterileri ,fuar gibi etkinlikler düzenlenmektedir.

Sosyal hayat sıfır denecek az olduğundan belli başlı bir kaç restaurante bulunuyor. Ayrıca bir olimpic havuzu ve birde parc d'attractions mevcut. Burası içinde hem kapalı hemde acık havuzun bulunduğu, bir ara sahte buz pateni sahası vardı, ayrıca küçük çocuklar için içinde eğlenceli oyuncakların bulunduğu insanları tek gidebildikleri yer. Hatta gazetelerinde bu yerle ilgili kabil gençlerinin artık daha güzel zaman geçireceklerini yazıyor.




Ayrıca yapılan güzellik yarışmalarımızda var. İşte 2011 yılının Miss Kabylie güzelleri.


Simdilik bilgilerim bunlardır. Daha sonra başka resimler çekebilirsem eklemek çok istiyorum. Özellikle sokaklardaki yığın yığın çöplerin resimleri çekmeyi.




1 Mayıs 2011 Pazar

İşçi bayramı biz yatışşşşşşş

Bugün 1 Mayıs, her nekadar Türkiye'de tatil olmasa da burada tatil. ohhhhh yan gel yat osman. Ben tatile perşembe gününden başladım. Hem de kendi evimde. Şantiye de değilim. Tam 3 gece 4 gündür evimin keyfini yapıyorum. Sakın sanmayın işler düzeldi ve artık evimize rahatça gelebiliyoruz diye. Ekstra bir durum oldu ve izin aldık kalmak için. Perşembe günüydü ben bungalow'a gitmiştim. O sırada şirkette temizlik yapan bayanlar gelmişti evi temizlemek için kapıyı açık gören kedi (birlikte kaldığımız arkadaşların kedisi)getirdi koca kafası yenmiş sıçanı evin ortasına yiyor.Anam bir kıyamet koptu bizim temizlikçi bayanlar bir bağırış çağırış tabii bende görünce ığğğğğğğğğğğğ iğrenç. Kocaman bir şıcan. Bağırsaklarımı dır nedir dışarıya sarkanlar anlamadım ama gerçekten tam kusmalık bir görüntü.  Neyse her şerde vardır bir hayır o salak kedi sayesinde 4 gündür evdeyiz. :))))))))))))))))

Bugün cuma olmasada sinema günüydü. Ben bu filmi seyrederken çok eğlendim. İzlemek isteyenler için tavsiye edebilirim. Jennifer'a hastayım, onun şaçlarına bayılıyorum, romantik komedi için yaratılmış, ayrıca o yaşına göre taş diyiyorum başka bir şey diyemiyorum. İşte filmden kareler. Umarım sizde beğenirsiniz .







Sevgilerle